Tuzun Tarihçesi
Tuz;kokusuz,suda eriyen,yiyecekleri korumada ve
tatlandırmada kullanılan billursu bir maddedir.Bu tabiî ki sözlüklerde
anlatılan anlamıdır.Ancak tuza verilen önem ve tuzun tarihte oynadığı rol bu
kadar kısa değildir.İnsan oğlunu peşinden koşturan bu billursu madde siyasi ve
askeri gelişmeyi dahi etkilemiştir.Tuz uğruna savaşlar yapılan bir
değerdir.Hatta tarihte bazı toplumlarda asker maaşları tuz olarak ödendiği bile
görülmüştür.Romalılar Kartacalıları malub ettikten sonra kökü kurusun,bir daha
ekin yetişmesin diye toprakları tuzlamışlardır.Tuzun siyasi tarihte
oynadığı en belirgin örneği 20.yy da
Hindistan’da yaşanmıştır.Magmagandi İngilizlerin getirdiği tuz vergisine karşı
başlattığı yürüyüşte sivil direnişin ve özgürlük mücadelenin sembolü oldu.
Omerus’un kutsal madde olarak tanımladığı tuz insanlık
tarihinde çok önemli bir yer tutar.Eski çağdan beri kullanılan tuz ismi Orta
Asya dan atalarımızla birlikte gelmiştir.Antik Roma’da,eski Mısır’da,Orta çağda
ve günümüzde tuz gerek ekonomik gerekse gastronomik açısından bütün insan
oğlunu kendisine çekmiştir.Tuz kaynakları katı ve sıvı olmak üzere ikiye
ayrılmaktadır.Tuz sıvı halde denizlerde tuzlu su kaynaklarında,katı halde ise
kaya tuzu şeklinde bulunmaktadır.
Modern yöntemlerin dışında üç çeşit tuz elde
edebilirsiniz.Birincisi deniz kenarına ufak bir havuz oluşturulur ve deniz
suyunu güneş ışığında buğarlaşmaya bırakılır daha sonra ana çözelti başka bir
havuza alınır ve orada suyun yoğunluğu buğarlaştırılır.Diğer yöntemler ise tuz
göllerinden veya kayaşlar halinde bulunan tuz kayalarından elde edilmektedir.
Her millet tuzu kendi atalarına keşfettirir.Bir rivayete ise
tuz peygamber tarafından bulunmuştur.İbrahim peygamber kabeyi yaptığında cenabı
hakkın kendisine fakirlere izzeti ikramda bulunmasını istediğine dahil bir
söylemi duyuluyor,bunu nasıl yapacağını sorması üzerine kabenin etrafındaki
kumları değişik yerlere saç diye buyurduğunu ifade ediyor.Bunun üzerine İbrahim
peygamberde kabenin etrafındaki toprakları değişik yerlere saçıyor ve bundan
tuzun oluştuğu rivayet edilmektedir.
Türklerin tuzun efsanesine gelince Türklerin atası Türkün
oğlu tutuk Hakan geyik avına çıkar.Vurduğu geyiği parçalamış ve götürürken etin
bir parçası yere düşer,zayi olmasın diye yere düşen parçayı alıp yediğinde etin
tadının değiştiğini ve lezzetlendiğini fark eder.Meğer orası tuzlu bir yermiş
ve böylece tuzu keşfetmiş olmuş.Tutuk Hakan bundan sonra herkese eti tuzlu
yemelerini emreder.
Altay Türklerinde tuza gitmek ölüme gitmekle eşdeğerdi.Çünkü
tuz alabilmek için çok uzak diyarlara gitmek gerekiyordu ve bu yolculuktan da
pek az kimse sağ olarak dönebiliyorlardı.Bu nedenle Altay dilinde ölüm tuza
gitmek ifadesi ile anlatılır hale gelmiştir.
Selçuklular zamanında tuz altın ve gümüş gibi bir mübadele
aracıydı.Yani para terine geçiyordu.Yine Selçuklu döneminde tuzun ve tuzlu
besinlerin kontrolü çok önemliydi.Selçuklu döneminden orta çağ İslam Türk
tarihine gelmeye başladığımızda doğal olarak Türkistan’dan Mısır’a kadar
Türklerin idaresinde olan bu ülkede İslam kültür öğeleri ile de bezenmiş olan
yeni unsurlarda ortaya çıkmıştır.Burada bir hispe teşkilatı vadır bu hispe
teşkilatı beledi işleri gören,orta çağ da gıda maddelerinin
üretimini,tüketimini,lokantacılık sektörünü denetleyen bir kurumdur.Bildiğimiz
üzere mayasız yapılan ekmek hileli sayılır çünkü mayasız ekmek gramajı ağır
gelir.Buradan yola çıkarak tıpkı diyor mayasız hamur hileli sayılıyorsa tuzsuz
yapılan ekmekte gramajı ağır geleceği için hileli sayılıyor ve
yasaklanıyor.Ayrıca bir nevi dezenfekte edici bakliyatın saklanmasındaki rolü
gibi yine mikroorganizmaları öldüren yapısı dolayısıyla bu kurum
kebapçıların,balıkçıların,kasapların akşam dükkanlarını boşaltırlarken yani
kapatırlarken tezgahların üzerini temizlerken kedi,köpek yalamasın
mikroorganizmalar üremesin diye bolca öğütülmüş tuz serpmelerini emrederlerdi.
Osmanlı coğrafyası tuz kaynakları bakımından zengindi,bir
çok bölgede tuz üretilmekte ve bu kanalla hazine büyük gelir elde
etmekteydi.Osmanlı imparatorluğu da
tuzun insan hayatında rolünü bildiği için özellikle tuzun bol miktarda
piyasada yer almasını ve ucuz olmasını sağlamaya çalışmıştır.Politika olarak ta
tuzun üretildiği yerlerde tüketilmesini esas almıştır.Tuzlalarda genellikle
azınlıkların çalıştığını Rumların ve birazda Ermenilerin çalıştığını
görülmekteydi o zamanlar.Bunun sebebi genellikle tuzlalar kış ayında açılması
yani ekim ayından sonra nisan ayına kadar falan sürüyor .Bu tuzlalarda
çalışanların maaşları yüksek olması ama Müslümanların pek önem vermemesi
tuzlalarda çalışanların gayri müslümlerdir.Tuz işletmesinde önemli gelir elde
eden Osmanlı devleti bu gelire göz dikenlerle mücadele etmek zorunda
kaldı.Genellik le tuz kaçağı bir yerden bir yere nakledilirken kaçırılıyordu.Bu
tuz kaçıranlara ceza olarak kaçırılan tuzun iki katı bedel alınıyordu.
Türk kültüründe tuz ekmek gibi kutsal kabul edilir.Et
kokmaya yüz tutarsa tuzla islah edilebilir fakat tuz kokmaya yüz tutarsa
çağresi bulunmaz.Yani bir yandan tuz gıda maddesi muhafazasında dezenfekten
işleminde mühim bir madde ama onun ötesinde tuzun bozulacak son şey olduğunu
belirtmek istiyor.
Hiç yorum yok: